10 Şubat 2009 Salı

Türkiye'nin Ekoturizmdeki Şansı ve Bulunduğu Nokta


Ülkemizin zengin coğrafyası ve doğal potansiyeli, doğa turizmi türleri açısın-dan büyük bir şanstır, ancak bilinçsizce davranılması sonucunda, hızla çevre de-ğerlerinin bozulması da kaçınılmaz olacaktır. Bu potansiyel tehlikeyi acilen görüp, doğa içinde yapılan tüm turizm türlerinde "çevreyle barışık" tarz ve yöntemleri benimsemeliyiz.

Ekoturizm kavramı Türkiye'de yeni tanınan bir kavram ve maalesef, resmi kurumlar bu turizm türünün sürdürülebilmesi için, gerekli düzenlemeleri yapmış değiller.

Bu konuda ilgili bakanlıkların ( Turizm, Orman, Çevre, Kültür ) acilen koordineli bir çalışmayla, ortak ve kesin kurallar ( ve gerekli yerde cezalar ) saptamaları, dağ ve doğa rehberliği için sertifikasyon programları geliştirip uygulamaya koymaları, ekoturizm bölgeleri ve rotaları saptanması, en öncelikli önlemlerdir.Bunlarla paralel olarak ve daha uzun bir süreç boyunca da, hem turizm profesyonellerinin, hem de bölge halklarının, ekoturizm konusunda bilinçlendirilmeleri ve eğitilmeleri gelmelidir.

Özellikle ekoturizmden gelir sağlayacak olan bölge halklarının, sahibi ve bekçisi oldukları doğal ve kültürel zenginliklerin bilincine varmaları ve ancak bunları koruyarak, insanlığa ve kendilerine fayda sağlayacaklarını kavramaları gerekmektedir. Yerel yöneticilere ve bölge halklarına, ekoturizm tür ve çeşitleri ve yöntemleri hakkında eğitim, kurs ve brifingler verilmeli, kendilerinin de ürün ve eko-konaklama imkanları geliştirmesi için destek sağlanmalıdır.

Turizme erken açılmış bazı kıyı bölgelerimiz hariç, henüz ülkemizin pek çok bölgesinde doğa bozulmamış ve bakirdir ve özellikle endemik türler, flora ve fauna konusunda dünyada eşine az rastlanır bir zenginlik vardır. Buna sosyo-kültürel değerler de eklenince, Türkiye, ekoturizm konusunda potansiyel bir cennettir. Bu potansiyeli değerlendirip geliştirmek, hepimizin görevidir.

Ekoturizmde Uyulması Gereken Kurallar


Ekoturizm, herşeyden önce "çevre ve kültür değerlerinin sürdürülebilirliğini garanti altına alan, yerel halklara maddi yarar sağlayan turizm" olarak kavransa da, ağırlıklı faaliyet alanı olarak doğada yapılan turizm türlerini kapsamaktadır.Buna göre, el değmemiş doğada yapılan tüm turizm çeşitleri, ekoturizmin kapsamına girmektedir. Ekoturizmin iki önemli kriterinden biri olan , "doğal çevrenin sürdürülebilirliği" ilkesine, bu doğa turlarında sıkı sıkıya uyulmalıdır.Doğa turlarında seçilen rota, bu turlar için eğitilmiş uzman rehber kullanılması, turlarda mutlaka uyulması gereken kurallar, çok önemlidir. Gerek tur düzenleyen acentaların, gerekse tur katılımcılarının uyması gereken diğer kurallar ise şöyle özetlenebilir:

- Milli Park, Doğal koruma alanı,vb. ilan edilmiş bölgelerde, ilgili bakanlık ve kurumlarca konulmuş kurallara kesinlikle uymak, girilmesi ya da kamp yapılması yasak ya da kısıtlamalı bölgelerdeki yasaklara uymak,
- Gezilen veya kamp yapılan yerlerde belirlenmiş gezi rotaları varsa, bunlara kesinlikle uymak, tecrübeli doğa rehberinin uyarı ve yol göstericiliğine uymak
- Gezilen yerlerde flora ve faunaya asgari zarar verecek şekilde hareket etmek
- Gezi faaliyeti sırasında çevreye hiçbir şekilde atık bırakmamak, doğada silinemeyecek izler bırakmamak
- Özellikle nesli tehlikede bulunan hayvanların bulunduğu bölgelerde gürültü,vb. kirlilik yaratmamak
- Acentalar için: flora ve faunanın korunmasına özel önem verilen yerlerde gerek yıl içinde, gerekse uzun vadede tur rotalarını, koruma ilkelerini gözeterek, sık sık değiştirmek;yetkili resmi kurumlar tarafından doğa ve dağ rehberliği sertifikasyonu varsa, mutlaka sertifikalı rehberler kullanmak, eğer yoksa, doğa turları konusunda uzman kurum ve kişilerden eğitim almış tecrübeli rehberler kullanmak.

Ekoturizmin ikinci önemli kriteri olan "yerel kültürlerin sürdürülebilirliği ve yerel halkların bu turizm faaliyetinden yarar sağlaması" ilkesi ise, iki önemli prensibi barındırıyor. Birincisi, ekoturizm faaliyetinin yapıldığı bölgenin yerel halkının, bu faaliyetten maddi bir pay alması.Bunu sağlamak için öncelikle, uluslararası büyük tur operatörlerinden ziyade, ülke hatta bölge çapındaki daha küçük acentaların ekoturizm faaliyetinde yeralması arzu ediliyor. Bu acentaların, tur programlarını yaparken, olabildiğince tur gereksinimlerini bölgeden sağlamaları, bölgeye maddi yarar sağlanmasının önemli bir önkoşulu. İkinci önemli prensip ise, bir bölgeye turizm aracılığıyla katkı sağlarken, maddi ve manevi kültür unsurlarının bozulmaması prensibi.Otantik kültürlerin, ahlaki değerlerin bozulmadan yaşadığı bölgelerde, turist gruplarının bu değerlere saygılı davranması gerekiyor. ( kılık-kıyafet konusuna özen göstermek, dini ve ananevi değerlere saygılı davranmak, yerel yeme-içme-eğlenme,vd. geleneklere uyumlu davranmak ve mümkün olduğunca katılmak, vs. gibi )

Ayrıca maddi kültür eserlerine de saygılı davranmak, korumacılığı desteklemek, gerek turizm profesyoneli, gerekse tüketici olarak, yerel dokuyla uyuşmayan modern mimari ürünleri yerine, koruma altına alınmış otantik yapılarda hizmet veren konaklama tesislerini tercih etmek ve desteklemek gerekiyor. Artık tüm dünyada bu çevreci tutumu benimseyen acentalar ve onların turları destek görüyor ve tercih ediliyor. Hatta bu anlayışla faaliyet gösteren acentalara, özel ödüller, belgeler veriliyor.

Gerçekten de, insanların tüm yeryüzünde birbiriyle buluşması, kaynaşması ve barış içinde bir arada bulunmasını sağlayan turizm hareketleri, ancak böylesi bir anlayışla, var olan değerlere zarar vermeden sürdürülebilir.

Ekoturizm Nedir?


Ekoturizm, oldukça yeni bir kavram. İlk kez 1992 Rio Çevre Zirvesi'nde sürdürülebilir bir dünya ve çevre için kriterler ortaya konmuştu. Bu kriterler, turizme de uyarlanarak, çevreye zarar vermeden, ondan yararlanma yöntemlerinin geliştirilmesi ve tüm yerli halkların kültürlerini yoketmeden, onların turizm faaliyetlerinden yararlanmalarının sağlanması şeklinde özetlenmişti. Günümüze kadar geçen süreç içinde, giderek "ekoturizm" kavramı ve tanımı benimsendi ve 2002 yılının Mayıs ayında, Kanada'nın Quebec kentinde, 133 ülkeden gelen 1100 delegenin katılımıyla yapılan "Dünya Ekoturizm Zirvesi"nde, tüm ülkelerin benimsediği ortak bir tanım saptandı. Buna göre ekoturizm, "yeryüzünün doğal kaynaklarının sürdürülebilirliğini güvence altına alan, bunun yanısıra yerel halkların ekonomik kalkınmasına destek olurken, sosyal ve kültürel bütünlüklerini koruyup gözeten bir yaklaşım ya da tavır" olarak benimsendi.Bu kavramı benimseyen ülkelerin, doğal sonuç olarak benimsemeleri gereken prensipler ve uygulayacakları yöntemler ise şöyledir:

-Ekoturizm politikaları geliştirmek ve planlama yapmak,
-Ekoturizm için kurallar geliştirmek,
-Ekoturizm alanında ürün geliştirmek, pazarlama ve tanıtım yapmak,
-Ekoturizmin getiri ve götürülerini ( maddi ve manevi ) izleyip saptamak.

Türkiye'de Ekolojik Tarım


Ekolojik tarım Türkiye'de yaklaşık 25 yıl önce yabancı ülkelerden gelen talep üzerine başladı. Daha sonra ithalatçı girmalar Türkiye'de irtibat büroları açarak burada kendi eko-tarım projelerini yürütecek, projeyi takip edecek, danışmanlık hizmeti verecek ziraat mühendisleriyle çalışarak kendi eko-tarım ağlarını kurdular. Zamanla ekolojik tarım projeleri Türk ihracat firmaları tarafından yürütülmeye başlandı. Ve üretim, iç piyasadan çok ihracata yöneldi. İhracat firmaları, üreticiler ile yaptıkları sözleşmelerde ekolojik tarım esaslarının yerine getirilmesi için eko-proje danışmanlarıyla çalışıyor. Genellikle ziraat mühendislerinden oluşan bu danışmanlar üreticileri eko-tarım konusunda bilgilendiriyor. Denetim ve kontrol organları da üretimden paketlemeye kadar Avrupa Birliği'nin ilgili yönetmeliği ve Türk Eko-Tarım yönetmeliğine göre kontrollerini yapıyorlar. Son yıllarda özellikle 1998 yılından bu yana Türk eko-tarım piyasası da gelişti.

Ekolojik Tarım Metodları


Biyolojik-dinamik tarım:

1922-23 yıllarında Almanya'da köylüler insan biliminin kurucusu Rudolf Steiner'e başvurarak tohumun soysuzlaşmasını nasıl ? engelleyebileceklerini ve ürünün kalitesini nasıl artırabileceklerini sordular. Bunun üzerine Steiner, 1924 yılında zirai bir kurs vererek biyolojik-dinomik tarım metodunun ilk anlatımını yaptı. 0 zaman yaptığı tanımlar daha sonra yapılan denemelerle onaylandı ve geliştirildi. Kısa zamanda Almanya'da yayılan biyolojik-dinamik tarım 1941 yılında Naziler tarafından yasaklandı. Buno karşın hareket 2. Dünya Savaşı'ndan sonra yeniden hız kazandı. Türkiye'de de üretilen ve pazorlanan ürünlere de verilen "Demeter" markası 1928 yılından beri bu metodla üretilen ürünlere veriliyor.

Biyolojik-organik tarım:

Rudolf Steiner'le aynı yıllarda çalışmaya başlayan Dr. Hans Müller ve eşi Maria Müller, daha sonraları Doç. Dr. H.P. Rusch'un da çalışmalarına katılmasıyla biyolojik-organik tarım metodunu geliştirdiler. Metod 1971 yılında Heiningen/isviçre'de son şeklini aldı. Bioland, Naruland gibi markalarsa bu tarım metadonu kullanarak üretim yapıyorlar.
Biyolojik-organik tarımla biyolojik-dinamik tarım arasındaki en belirgin fark, biyojik-dinamik tarım metodunda ekim, hasat, ilaçlama gibi zamanlarda kozmik ritmin dikkate alınması. Aynı zamanda biyolojik-dinamik tarım metodunda yiyecek artıklarından oluşan kompost-hornmist ve hornkeisel gibi preparatlar da kullanılıyor. .

Ekolojik tarımın temel amaçları;


• Tarımsal işletmede mümkün olduğunca kapalı bir kan dolaşımını sağlamak, işletmeye çok yönlü bir yapı kazandırmak.

• Optimum toprak verimliliği sağlamak ve bunu devamlı kılmak.

• Toprağın biyolojik aktivitesi aracılığıyla endrekt bitkiyi beslemek.

• Çiftlik gübresini en iyi şekilde hazırlamak

• Hayvanların cinslerine uygun barınma ve yetiştirme koşullarını sağlamak

• Kolay çözünen mineral gübrelerin, kimyasal-sentetik pestisidier, kimyesel yardımcı maddelerin kullanımından vazgeçme

• Tarımsal işletmeden gelir sağlayanlara iyi bir yaşam standardı ve gelir düzeyi sağlamak

• Doğadaki canlıları (hayvanları, bitkileri, mikroorganizmaları) düşman veya köle gibi görmeden birlikte yaşamayı öğrenmek

• Sağlıklı bir doğa

• Beslenme fizyolojisini dikkate alarak kaliteli bir yaşam Ekolojik tarım metodunda iki yöntem kullanılıyor; biyolojik-dinamik tarım ve biyolojik-organik tarım metodları.

NEDEN EKOLOJİK TARIM?


Çocuklarımıza bir zamanlar sohip olduğumuz ve belki de halen sahip olduğumuz gibi verimli topraklar, sağlıklı bitkiler, hayvanlar bırakabilecek miyiz? Yaptığımız tarımla ürettiğimiz ürünler insan sağlığına ne derece uygun? Toprağa kentleşme, sanayileşme, tarım ilaçları ve hormonlar yoluylogeçen zararlı maddelerin yeni hastalıklara sebep olması, bağışıklık kazanmış yeni zararlıların ortaya çıkması, kullanılan ilaçlarınzararlıların yanında yararlıları da öldürmesi, doğal dengenin bozulmasına neden oluyor. Pestisid adı verilen zararlı maddeler sadece toprağın yapısını bozmakla kalmıyor.

Bu zararlı maddelerin yüzde 90'ı kullanıldıktan altı saat sonra havaya karışıyor. Dolayısıyla ormanların olumu, ve oluyorlar. ilk kullanıldığında tarımda yeni bir reform ve mucize gibi görülmüştü. Ancak daha sonra tam bir felaketoldu. Pestizidlerin kullanımı sonucunda daha önce hiç bilinmeyen ve şu anda mücadelesi güç olan çeşitler görülünceye kadar bu mucize aldatmacası devam etti. Tarımda kullanılan pestizidler zincirleme bir gelaketi beraberinde getiriyor. Örneğin, azot ve gübrelemede bitki, ihtiyacı olan azotu aldıktan sonra geride kalan taban suyuna nitrat frmunda karışıyor.

Ürün hasat edildikten sonra nitrat nitrite dönüşerek canlı bünyesindenitrozaminlere dönüşüyor ve bu da kansere yol açıyor. işte bu nedenle herhangi bir kimyasal ilaçlama, suni gübre ve hormon kullanılmadan yapılan tarım ancak topraktan bitkilere, hayvanlara ve insanlara uzanan doğal döngünün sağlıklı işlemesini sağlıyabiliyor. Ekolojik tarımın doğuşu Toprağı, hayvanları, bitkileri, böcekleri ve insanları bir bütün olarak kabul eden ve doğal dengeyi bozmadan tarım yapmayı amaçlayan ekolojik tarım metodu 1920'lerde doğdu. Ekolojik tarımın ana prensibi doğayla uyumdu. Bu tarım metodunda oynı zamanda daho az enerji kullanılıyor ve tarımsal işletmelerin kendi kendine yetmesi esas alınıyor.

Ekolojik farımda kolay çözünen mineraller yerine, özenli bakım, işletmenin kendi gübrelerinden (kompost, yarısıvı hayvan gübresi) yararlanma, toprağı özenli işleme, yeşil gübreleme, çeşitli türlerin ekimi ve toprağı devamlı örtülü tutmak yeterli oluyor. Doğal döngünün sağlıklı islemesi için, kimyasal maddelerin ve suni gübrelerin yerim, dayanıklı, sağlıklı çeşitlerin, çevreye uygun turlenn seçimi, toprak sağlığını ve bitkinin direncini, bitki ekstratlarındon elde edilmiş koruyucu ürünlerle muhafaza etme ve artırma yöntemleri alıyor.

Hormon ve antibiyotikler gibi ilave yem alımından vazgeçiliyor. Yerine çok çeşitli hayvan yetiştirilerek hayvanların istediği koşullar sağlanıyor.